Utanma Duygusu Nedemek
**Utanma Duygusu: İnsan Psikolojisinin İncelikli Bir Yansıması**
Utanma, insanın hem bireysel hem de toplumsal yaşantısında önemli bir yer tutan, derin psikolojik ve duygusal bir deneyimdir. Genellikle bir kişinin kendini yanlış bir davranış veya durum karşısında küçük düşmüş, eksik veya mahcup hissetmesiyle ortaya çıkar.
Bu duygu, bireyin kendisini sorgulamasına, toplumla ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine neden olan güçlü bir içsel deneyimdir.
Utanma, doğrudan bireyin ahlaki ve sosyal değerlere olan bağlılığıyla ilişkilidir. Bir kişi, toplumun normlarına veya kendi vicdanına aykırı bir davranışta bulunduğunu hissettiğinde utanma duygusu devreye girer.
Bu duygunun temelinde, başkalarının düşünceleri ve yargıları karşısında kendini savunmasız hissetme yatabilir. Özellikle çocukluk döneminde, ailenin ve çevrenin tutumu utanma duygusunun gelişiminde belirleyici bir rol oynar.
Örneğin, bir çocuğun yaptığı bir hatadan ötürü sürekli azarlanması, onun özgüvenini zedeleyerek utanma duygusunu aşırı bir boyuta taşıyabilir.
Utanma, bireyin toplumsal düzen ve kurallara uyum sağlamasına katkıda bulunabilir. Bu duygu, hatalı bir davranışın fark edilmesini ve tekrarlanmamasını sağlar.
Ancak, sürekli ve aşırı utanma, bireyde özgüven eksikliği, sosyal kaygı ve içe kapanıklık gibi olumsuz etkiler yaratabilir. Sağlıklı bir şekilde deneyimlenen utanma duygusu, bireyin hem kendisine hem de başkalarına karşı daha duyarlı ve saygılı olmasını teşvik eder.
Bu duygunun evrensel bir boyutu olmasına rağmen, kültürler arasında farklı şekillerde yaşandığı gözlemlenir. Bazı kültürlerde utanma, bireyin onuru ve ailesinin itibarıyla yakından ilişkilendirilir.
Örneğin, Doğu toplumlarında utanma, aile değerleri ve toplum beklentileriyle çok sıkı bir bağ içindedir. Batı toplumlarında ise daha çok bireysel özgürlükler ve kişisel sorumluluk çerçevesinde değerlendirilir.
Utanma duygusuyla sağlıklı bir şekilde başa çıkmak önemlidir. Kişinin kendisini affedebilmesi, hatalardan ders çıkarabilmesi ve bu duyguyu kontrol altında tutabilmesi, utanmanın olumsuz etkilerini azaltır. Empati, öz-sevgi ve öz-farkındalık gibi kişisel gelişim araçları, bu süreçte bireye destek olabilir.
Sonuç olarak, utanma duygusu hem bireysel hem de toplumsal yaşamda önemli bir yere sahiptir. Sağlıklı bir düzeyde hissedildiğinde, bireyin kendini geliştirmesine ve toplumla uyumlu bir şekilde yaşamasına katkı sağlar.
Ancak, aşırı veya kronik utanma durumlarında, bireyin ruh sağlığını koruyabilmesi için destek alması gerekebilir.
AKLIN GÖSTERGESİ UTANMA DUYGUSUDUR
İmam Gazâli, bir çocuğun akletmeye başlamasının işaretini ‘konuşması’, ‘sayı sayması’ değil, ‘utanma duygusu’ olarak görür. Çocuk çekindiği ve utandığı zaman aklın nuru onun üzerine doğmuştur, bir kısım şeyleri çirkin görür ve bir kısmına muhalefet eder. Aklın göstergesi ahlâktır.
Teşhir, her geçen gün normalleştirilmektedir. Böylece sistematik olarak, normalin standartlarını düşüren bir proje yürütülmektedir. Sosyal medya ve moda sektörü, bu aşırılığı normalleştirme projesini desteklemektedir. Yaz aylarında bunu daha net görmekteyiz. Çocuklar artık neyin doğru, normal, neyin sapkınlık, aşırılık olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlar. Görsel idrakin egemenliği, kalbin idrâkini yıpratıyor.
Yaşı ne kadar küçük olursa olsun, çocukları çıplak vaziyette denize sokmamalıdır. Güneş ışınlarının zararından koruduğu gibi çocuğun mahremiyetini de koruyacak deniz giysileri almaya özen göstermelidir. Çocukların tuvaleti geldiği zaman uluorta yerlerde tuvalet yaptırmaktan kaçınmalıdır.
Bedenini daha fazla gözler önüne serecek, insanları rahatsız edecek, çıplaklılığa varacak ölçüdeki kıyafetler seçmemelidir. Unutulmamalıdır ki istediğiniz gibi giyinebiliyorsunuz ama istediğiniz gibi soyunamazsınız. Her şeyin bir haddi, sınırı vardır. Gözler ve gönüller bundan rahatsız olmaktadır. Açıklık, çıplak olmayı gerektirmez.
Kıyafet bedeni örtmeli, şeffaf olmamalı, vücut şeklini belli etmemelidir. Mahremiyet eğitimi ailede başlar. Bu eğitimi çocuklara verebilmek ve bedenlerini korumayı öğretmek için özellikle yaz mevsimi, kıyafet seçmek önemli bir fırsattır, fırsatın kazası olmaz.
Gaflet, hakîkate karşı kalbin önüne perde çekilmesidir. Mayın tarlasında fütûrsuzca koşmak, uçurum kenarlarında şuursuzca dolaşmaktır. Gaflet, kuzunun kurda sevdalanmasıdır. İnsanın büyük düşmanları olan nefs’i emmâre ve şeytan, insanı çeşitli hîle ve desîselerle kulluk vazifelerinden, fıtratından uzaklaştırmak, sorumluluklarını ihmâl ettirmek için türlü bahâneler öne sürer. Böylelikle aklı, kalbi, idrâki, vicdânı âdeta uyuşturur. Bu şuursuzluk hâliyle, insanı kolayca azâba yuvarlar.
Bu gün maalesef basın yayın, televizyon dizileri, internetin zararlı adresleri, sosyal medya mecraları, müstehcenlik, lüks içinde yaşamayı ve aşırı tüketimi kamçılayan reklamlar, siteler, neslin rûhunu zehirleyen canavara dönüşmüştür. Genç zihinler, bu olumsuz odakların yaydığı zehirli tesirleri altında, şahsiyetlerini ve kimliklerini kaybetmekte ve zaman içinde bu zararlı etkilenmeden payını almaktadırlar. Telkin edilen şekillerin, kalıpların biçimine bürünmektedirler. Kültür erozyonu her geçen gün artmaktadır. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Davûd, Libas, 4/4031)
Onların izledikleri ekranları kontrol altına almak, medyanın tuzaklarına düşmemek çok mühimdir. Bu yapımlar bizim ahlâkî normlarımıza uygun değildir. Ama medya bize bambaşka bir ahlâk biçimi empoze ediyor. Bu dizileri izlememek ve izletmemek gerekir.
Bu gençler, sosyal medyanın, televizyon dizilerinin, internet sokaklarının güdümündeki çocuklar olmaktadır. Aileleri, anne babalarıyla yakınlıkları, kan bağından öteye geçmemektedir. Bu sebeple günümüzde ailelerin, çocuklarını tehlikelerden korumak için onlara daha çok ilgi ve şefkat göstermelidir. İlâhî emânet olan evlâtları, ibâdet vecdi içinde yetiştirerek onlara İslâm kimliği kazandırmak, anne babaların en önemli vazifelerindendir.
“Ey îman edenler! Kendinizi ve aile efrâdınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 6)
Cehennem bir felaket olduğu hâlde, etrafı nefsin hoşlanacağı şeylerle kuşatıldığı için insanlara câzip gelmektedir. Tembellik, başıboşluk, haram eğlence, fuhuş, dedikodu, israf, haram kazanç, fıtratı bozmak, ifsat hareketleri birer tuzaktır. Cehenneme, insanı yalan ve yaldızlarla tuzaklara çağırmak, kandırmak şeytanın işidir.
“Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: Allah size gerçeği vaat etmişti. Ben de size vaat ettim ama sözümde durmadım. Aslında benim sizi zorlayacak hiçbir gücüm yoktu. Ancak sizi isyâna çağırdım. Siz de çağrıma hemen uydunuz. Öyle ise beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Zâten önceden beni Allâh’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim. Şüphesiz ki zâlimler için acı veren bir azap vardır.” (İbrahim, 22)
Benzer Konu Başlıklarımıza Bakmaya Ne Dersiniz ?
- Kaç Çeşit Yemin Vardır?
- Yetim Kime Denir?
- Allah, affeden kulunun değerini artırır, sözü hadis mi?
- Müslümanlık nedir?
- Kur’an Okumanın Mekruh Olduğu Durumlar
- Sultan Alaaddin Keykubad Kimdir?
- Celle Celaluhu İfadesinin Manası Nedir?
- Allah’ı Kalbinde Hisset Ve Yalnızlığın Geçsin – İmân-ı billâh 20. Mektup Mukaddime|Mehmet Yıldız
İlk yorum yazan siz olun.